“İpi eğir, çek, sıkıca tut, incele, parmaklarının arasında yuvarla, ipi eğir, çek, sıkıca tut…” Kendisine rehberlik eden küçük melodinin iç sesiyle tekrarlayıp durduğu sözleri işine yarıyor, ona belli bir ritm kazandırdıkları kadar, işini büyük bir istekle yapmasını da sağlıyorlardı.
“İpi eğir, çek, sıkıca tut, incele, parmaklarının arasında yuvarla, eski, çok eski, dünyadan bile eski ya da en az dünya kadar eski çarkı işletmek için ayağınla vur…” Bazen ritm değişiyordu. O zamanlarda Clara gülümseyerek iç çekiyordu.
“Tutma sol elini, cebine koy sağ elini, kulak ver ipe, bırak çözsün ruhunun çilesini öreke.” Her şey karmakarışık oluyordu. Yalnızca ip, aletin gürültüsü ve şu aptalca şarkı.
Tüm hayatını ve sonsuzluğunu bu şekilde ip eğirerek geçirmişti. Bereket versin ki hatıraları ona yoldaşlık ediyordu.
Çarkın ilk turlarında kendi hatıraları canlanmıştı. Sonra da aynı çıkrıkta şanslarını deneyen diğer iki eğiricinin hatıraları —ilki Titania, ikincisi de Athenais’ti—.
“Üç ip eğirici ortaya bir eser çıkarabilir veya bir eseri yok edebilir çocuğum” diyordu Bayan Hums’ın sesi.
Örekedeki ipi açan, ipi çeken, ipi kesen… Yoksa tam tersi miydi? Bu hikâyeyi artık pek hatırlamıyordu. Diğer iki ip eğiricinin hatıraları çarkın üzerinde birbiri ardınca sıralanır, çarkı eski bir sinema projektörüne benzetirken hikâyeyi anlamakta zorluk çekiyordu.
Clara’nın Yolculuğu romanının devamı olan Günleri Sisi, Clara ve yol arkadaşlarının periler ülkesine yaptıkları seyahati ve orada başlarından geçen hem fantastik hem de ürkütücü olayları anlatıyor. Yazar Anne Fakhouri, ilk ciltte olduğu gibi bu romanda da çok sayıda mitolojik ve masalsı varlığa yer veriyor. Romanı çevirirken, genç yaştaki okurların daha iyi anlayabilmeleri için, bunlarla ilgili çok sayıda dipnot da vermeyi uygun buldum.